28 Aralık 2007 Cuma

YAŞANMIŞ GERÇEKLER-1

adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır arabaya....
adam arka tarafa biner.....
şöför...
- eee hemşerim kimsin nereye gidersin...der....
yolcu
- ben Azrailim..canını almaya geldim der......
şöför alaycı bir tavırla
- sen mi Azrailsin der..yaw senin gibi Azrail olurmu hiç der....
yolcu sakin bir tavırla sen daha önce Azrail gördünmüde tarif ediyorsun der... ve ekler yolcu.. >
- inanmadın bana öylemi der....
şöför
- inanmadım tabii der.....
.yolcu
- o zaman 200 metre ileride bir adam daha alacaksın der.....
gerçekten de adamın dediği gibi şöför 200 metre ilerde bir yolcu daha> alır
ama yolcu ön tarafa oturur...
olaylar bundan sonra daha da enteresanlaşır....
şöför yanındakine...
- ee sen kimsin nereye gidersin der....
öndeki
- abi ben merkezde biryerde indirirsen çok sevinirim adım felanca der......
şöför
- yaw şu arkadaki adam bana Azrailim diyo. görüyonmu şu herifi hem iyilik ediyoz hemde dalga geçiyor zibidi der....
öndeki arkaya bakar ama kimse yoktur....
öndeki
- abi arkada kimse yokki.....
şöför hışımla arkaya bakar ve
- körmüsün be adam arkada oturuyorya der.....
öndeki arkaya bir daha bakar ve
- abi senin kafan iyimi yoksa dalga mı geçiyorsun der...
bu sefer arkadaki söze girer....
- gördünmü öndeki beni ne duyabilir nede görebilir der şöföre.
şöförün bir anda dizlerinin bağı çözülür bet beniz atar....
arkadaki adam şöföre...
- hadi der arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl. canını alacağım der.....
şöför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve iner arabadan.....
sonra....
sonra ne olmuş biliyormusunuz?????
adamlar arabayı aldıkları gibi kaçmışlar.. :)

26 Aralık 2007 Çarşamba

YURTİÇİ KARGO YA DİKKAT!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Değerli arı dostları,
Sizin dikkatinizi bu kargo şirketine çekmek istiyorum.Bir yerlere bişeyler gönderirken yada alırken bu firmaya dikkat etmelisiniz.Artvin den arıcı taşkın özşahin sana hediye kovan göndereceğim bu kovanla bal verimin artacak diye kargo yaptı.Yurt içi kargo (sömürgeciliğin yeni adresi).Bayram öncesi kargo geldi fatura bedeli 48 ytl.Kovan katsız sade kuluçkalık, taşıma kovan ederinden fazla.İtiraz ettim bu kadar kargo ücreti olurmu diye.Ankara şubesi Ankar bölge müdürlüğü ardından ıstanbul Genel müdürlük.Biz farklıyız bizde böyle hesabı.Kovanın enini boyunu çarpıyom 18 ds faturada 35 ds.Kardeşim bu kovanı otobüs terminalinden bilet alsak yolu gören şöför arkasından.Çayını kahvesini içerek daha ucuza gelirdi.Yapmayın etmeyin.Yok kovan gitti geri hop a ya ,şimdi derler taşkın bey hem gidiş hep geliş kargo bedeli ödeyecek yoksa avukata gider.Buyrun kendi memleketinizde fransız zulümü.Yüzlerce yıl önce başlayan sömürgeci zihniyet bugün tekrar işbaşında.Neyse şimdi kargo bana tekrar gelecek 48 yi ödeyeceğim.Doğru, yabancılara satılmadığından emin olduğum Türk mahkemelerine.Bilirkişi marifetiyle kovanın ederini hesaplatıp kaybettiğim paramı değil ama kırılan onurumu kurtarmaya çalışacağım.Siz arıcı dostlarım lütfen dikkat.Erinmeyin en azından internetten araştırın iş yapacağınız firmayı.Kendi vatanımda fransızlara sömürülmekten utanıyorum.

19 Aralık 2007 Çarşamba

Tüm dostların Bayramını Kutlar Esenlikler Dilerim.

17 Aralık 2007 Pazartesi

ARICININ BAŞINA ARI KONMUŞ :)


Arıcılık kursunda kurs öğretmeni SELAHATTİN GÜNEY in milliyette yayınlanan fotosu

12 Aralık 2007 Çarşamba

ELMADAĞI DUMAN ALMIŞ

İKİ DOST

OLMAZ DEMEMEK LAZIM


Köpek ile kedi ezeli iki düşman.Dost olabilirlermi? Dostluktanda öte:Kedimizin adı şirine bundan 2 yıl önce annesini kaybettiğinde daha 15 günlüktü.İki kardeşiyle öksüz kaldılar.Biberon aldım süt içirmeye çalıştım ama mümkün olmadı.Çaresizlik içinde kedilerin ölümünü beklerken aklıma asit geldi.Korka korka 3 yetimi asitin koynuna koydum.Üçünüde bebekler gibi büyüttü aylarca emzirdi.Şimdi şirine torun tosba sahibi yetişkin bir kedi.Ama asit onun süt annesi zaman zaman bu manzarayı gözlemlerim.Sizde göresiniz istedim

ARI VE SİNEK

--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------
Bir gurup arıyla sineği bir şişeye koyuyorlar. Şişenin taban tarafını ışığa doğru, açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştiriyorlar.

Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru üşüşüyorlar. Ama şişenin tabanı cam ve onların da yabancısı olduğu bir madde olduğundan çıkmayı

başaramıyorlar. Bu arada sinekler, şişenin ağzına doluşuyorlar ve karanlıkta dışarı çıkıp kayboluyorlar. Ağzı açık olan şişeden karanlık tarafa

doğru tek bir arı bile gelmiyor.

Camın önünde ışığa doğru çabalarına devam ediyorlar. İnsanın aklına hemen arıların akılsızca davrandıkları geliyor.

Ancak biraz derinlemesine düşününce, karşımıza dikilen gerçek çok daha farklı.

Çok basit gibi gelen bu deney beni oldukça düşündürdü.

Arıların ne kadar akıllı yaratıklar olduğunu hepimiz biliyoruz, sinekler ise malum.

Arılardan korkarız bizi sokarlar diye ama sineklerden midemiz bulanır, uzak durmaya çalışırız.

Evet, ışığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır kuskusuz.

Onlar, engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyenlerdir.

Ne tür engel olursa olsun önlerinde, çabalarını sürdürenlerdir.Ve bu uğurda da gerektiğinde ölebilenlerdir.

Yürek, azim, sevgi, ilkeler, dürüstlüktür bunu yaptıran. Kendine saygı, yasadığı topluma saygıdır.

Sinekler, karanlıkta sıvışan kaçaklardır, k aranlığa yürüyenlerdir, karanlık düşüncelerdir.

Şişenin ağzının karanlığa bakmasının onlarca hiç bir önemi yoktur.

Sinsi, ilkesiz, yüreksiz, korkak varlıklardır.

SADECE kendi yaşamları söz konusudur.

Nerede yemek varsa, nerede rahat yasayacaklarsa, nerede çok para kazanacaklarsa oraya giderler.

Onlar için karanlık olması önemli değildir açık ağızların, karanlık sığınaklarıdır cünkü, izlerini rahatça kaybettirirler.

Arıyı kovalamak isterseniz savaşır, engellere aldırmaz.

Amacı sadece ışığa ulaşmaktır. İğnesini sapladığında öleceğini bilerek savaşır ve değerleri için ölür.

Ama sinekler kaçarlar. Sonra yılışık yılışık tekrar dönerler kovaladığınız yere.

Her türlü pisliğe bulaşırlar, sonra da yiyeceklerinize, üstünüze, başınıza konarlar.

Arılar yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar.

Oysa sinekler her yere yumurtlar, her yerde ürerler.

Onlar için asıl amaç çoğalmak ve yayılmaktır.



Girme şu alçakların hizmetine,

Konma sinek gibi pislik üstüne.

İki günde bir somun ye ne olur,

Yüreğinin kanını iç de boyun eğme...

Ömer Hayyam

7 Aralık 2007 Cuma

TENEKE DE TAVUK PİŞİRME


Öncelikle tavuğumuzu güzelce tuzladıktan sonra pişireceğimiz yerin hazırlığına geçelim.Toprak ottan iyice arındırılır ve teneke ölçüsünde az eşilerek tam ortasına kazığımız çakılır.Kazığın boyu iyi ayarlanmalı tavuk oturtulunca yere değmemeli.Üzerine teneke kapatılıncada tenekeye teması engellenmelidir.tavuk üzerine oturtulan tenekenin etrafı toprakla iyice izole edilerek kapatılmalıdır.Daha sonra ıskartaya çıkmış petek çıtaları kırılarak hazırlanmalı teneke etrafına yerleştirilip ateş verilmeli.

Teneke etrafındaki ateşin fazla güçlü olamamasına dikkat ediniz.Pişirme süresi 40 dakikadır.Bu süre boyunca ateşi aynı ayarda tutunuz

Evet olay bitmiştir.Afiyet bal olsun."Tavuğun bu kadar lezzetli olduğunu bilmiyordum"
mu dediniz duyamadım?

27 Kasım 2007 Salı

YABAN HAYATTAKİ DOST (BERDUŞ)

Ahmet Pehlivan

Ahmet Pehlivan 1947 Elmadağ doğumlu. MKE'ne bağlı barut fabrikalarından emekli olmuş. Ben kendisini 2001 yılının 7'inci ayında tanımıştım. Ankara Başmühendisliği ile beraber, yaban hayatının iyileştirilmesine dönük çalışmalar yapıyorduk.
Örneğin; üreticilerden satın alınan kekliklerin uygun alanlara yerleştirilmesi için çaba sarf etmek gibi. Bu bağlamda, elimizde "olmazsa olmaz" denilecek bir kaç kriter vardı.
Var olan yaşama alanlarının, bu hayvanın barınma ihtiyacını karşılamaya yetmesi,bu sahanın en az 2-3 yıl korunabilmesi, sahanın yırtıcılardan arındırılabilmesi,ve benzeri bir kaç kriter daha.
İstanbul'daki bir üreticiden 2000 civarında keklik satın alınmıştı. Bunların, uzun bir yoldan salimen Ankara'ya getirilmesi ve hiç vakit kaybetmeden belirlenen alanlara usulüne uygun salınması, başlı başına bir problemdi.
Öncelikle böyle bir deneyimimiz yoktu.Bilgilerimizin pek çoğu için "Kitabi ve kulaktan dolma" denilebilirdi.O tarih itibarı ile içlerinde daha önce bu işlemi gören bir ben vardım.Benim de bilgilerimin son derecede az olduğu kesindi.Bir şeyleri yaşayarak da olsa öğrenecektik.
47 senedir Ankara'da yaşamam ve hemen hemen 40 senedir de ava gitmemin bana kazandırdığı deneyimler, kekliğin yaşama ortamı hakkında yeterince bilgi sahibi olmamı sağlamıştı.
Keklik salınacağını duyan Ankara çevresindeki pek çok yerden "Buraya salın burası çok uygun" şeklinde çağrı alınmıştı.Başmühendisliğin talebi üzerine bu yerleri incelemeye ben de gittim.


Doğaldır ki bu isteklerin içinde doğrular ve yanlışlar vardı. Konya yolu üzerindeki bir köyden talep gelmişti. Sahaya gittiğimizde, köy muhtarı hemen hemen, kendi evinin civarına keklik salmamızı öneriyordu. Köy içinde yaptığım sohbette, sadece muhtarın ava meraklı olduğunu öğrenmiştik. Onca yolu bize keyfi için yaptırmıştı.


Elmadağ'dan da talep gelmişti. Doğal olarak oraya da gittik. Kulüp başkanı Embiya Yıldırım ve Ahmet Pehlivan'la tanışmamız bu sebeple oldu. Kısa süren bir sohbetten sonra bizleri keklik bırakılmasını istedikleri Yerliyurt Mevkii'ne götürdüler.
Arazi uygundu. Daha hoş olan ise, Elmadağ'lı avcıların olaya yaklaşımlarıydı. Hepsi istekli, hepsi içtendi. Dönüş yolunda verdiğimiz karar buraya keklik salınabileceği yönünde görünüyordu. Daha kapsamlı bir araştırma için yöreye bir kere daha gitmek için karar aldık. İkinci gidişimizde kulüp üyeleri bizi, arazinin derinliklerine kadar götürdüler. Sahada köy olmadığı gibi arazinin bir ucu, barut fabrikasının sınırlarına dayanıyordu. Saha bekçilerinden dolayı kaçak av yapma ihtimali düşük bir yerdi. Sık çalılıklarla kaplı doğal yapı, hayvanların korunmasını sağlayacak nitelikteydi. Birkaç tane çeşme ve kekliğe yetecek kadar da sulak alan vardı.
Hepsinden önemlisi ise bu hayvanları korumaya kararlı Elmadağ'lı avcıların varlığı...
Saha çalışmaları bitince "Şimdi hep beraber yemek yiyeceğiz" diyerek, bizleri kısa süre önce tanıştığımız Ahmet Pehlivan'ın bağ evine götürdüler. Ahmet Pehlivan bu küçük ama çok şirin evini, kendi mütevazi imkanları ile yapmış. Elmadağ'a 4-5 km. mesafede olması onun için bir avantaj.
Oradan sıkılınca motosikletine atladığı gibi ver elini bağ evi... Bunu kim istemez ki?


Elmadağ'lı avcılarla unutulmaz keyifli bir yemek yedik ve sohbet yaptık. Vaktin nasıl geçtiğini bile hayal meyal hatırlıyorum. Oturduğumuz çardağın altından uzayıp giden yeşilliklere dalmıştım ki Ahmet Pehlivan'ın gür sesi ile kendime geldim... Ahmet Pehlivan evin diğer kıyısına gitmiş yüksek sesle bağırıp duruyordu;
"Berduş!... Berduş!'... Gel, gel oğlum!..."
Merakla "Hayırdır inşallah nedir bu iş?" diye sorunca hemen açıklama geldi. Ahmet Pehlivan dağda yalnızlığını paylaşacak bir arkadaş bulmuş!.. Berduş da onun adıymış...


Berduş ise, adını Ahmet Pehlivan'ın koyduğu bir tilki!..

"İnanmıyorum hadi canım" demeye kalmadan çalıların arasından Berduş çıkıp gelmez mi!.. Arabaların yanından Ahmet Pehlivan'ın arkasına takılmış geliyor... Çok şaşırdığımı gün gibi anımsıyorum.
Bir zamanlar elimize geçirmek için uğraştığımız tilki, kendi ayağı ile geliyor!..
Biz, bunu mu avlıyoruz?
Ne olacak şimdi? Hemen fotoğraf makinemi alıp o anı tespit ediyorum.


Yemekten arta kalan pirzola kemikleri, Ahmet Pehlivan'ın elinden Berduş'un midesine hızla gidiyor. Bu ilişkiyi o gün farklı bir gözle görmüştüm, doğaldır ki bugün daha da farklı algılıyorum.Ne de olsa aradan 4 seneye yakın bir zaman geçti...
Her geçen gün daha da duygusallaştığımın farkındayım.
Bu iyi de, sık sık gözlerim sulanıyor...
Soğuktan olacak herhalde...
Berduş'u herkes tanıyor herkes de seviyor. O da bu avantajını iyi kullanıyor.


Hiç kimseyi yadırgamadan avcıların ellerinden doyasıya su içiyor.


Ahmet Pehlivan "Şimdi içeri gider yatar orada" demeye kalmadan, o da kulübenin yolunu tutuyor.


Fotoğraf çekeceğim derken Berduş'u korkutuyorum. O da bizi terk ediyor. Ama Ahmet Pehlivan anlatmaya devam ediyor. "Bunun bir kardeşi daha var. O gelmiyor buraya. Yakın bir yerde Berduş'u bekliyor. Çünkü, Berduş karnını doyurduktan sonra kemiklerin fazlasını kardeşine götürüyor" diyor.
Ne düşünüyorsunuz şimdi?
Kardeşiniz olabilir mi?
Ya da!..
Size çok yakın biri!..
Anladınız değil mi?
Sizce, Berduş kadar olabildik mi?
Yaşamınızı sorgulaya biliyor musunuz?
İçinize doğru yolculuğa çıkabilir misiniz?
Yüzleşebilir misiniz kendinizle?
O günü böyle anımsıyorum.
Bugün de böyle düşünüyorum.Gitmeye yakın Ahmet Pehlivan'a;
- "Buraya eşimi de getirmek isterim. O da görsün bu manzarayı" diyorum.
O da;
- "Tabi her zaman bekleriz ne zaman isterseniz" diyor.
-"Ben de " 2 gün sonra, pazar günü" diyerek tarihi belirliyorum.
Daha sonra vakit geçtiği için arkadaşlarımızla vedalaşıp Ankara'ya dönüyoruz.
Evet kararımız verdik.
Bunca sevecen insan bir arada ve saha da salıma müsait ise, buraya neden keklik salmayalım ki?

Eve gelir gelmez yaşadıklarımı anlatıyorum. Kararımız kesin, bu pazar Berduş'a gideceğiz. Bu sefer hazırlıklıyız. Ufak tefek bir şeyler alıp sıcağı sıcağına Elmadağ'a gidiyoruz. Vakit erken, Berduş ortalıkta yok. Akşamın olmasını heyecan ile bekliyoruz.
Bu arada Ahmet Pehlivan'ın bahçesinden sebzeleri ellerimiz ile toplayarak çok özlediğimiz bir duyguyu doyasıya yaşıyoruz.


Ümran Bora - Enbiya Yıldırım


Derken vakit geliyor hava kararmak üzere.
Ahmet Pehlivan çağrıyı yapıyor."Berduş... Berduş... Gel oğlum..."
Berduş geliyor...
Hem de bu sefer daha sıcak bir tavırla...

Berduş
Önceden bir araya getirdiğimiz kemik parçalarını Berduş'un beğenisine sunuyoruz. O da bizi kırmıyor.


Ümran Bora


Mehmet Emin Bora

O gün de, unutulmaz anılarla dolu bir zaman geçirdik. Gecenin geç bir vakti Berduş ve Ahmet Pehlivan'a veda edip ayrıldık. İşte, Elmadağ'a keklik salma öykümüzün başı böyle oldu.
Yaklaşık 20-25 gün sonra Başmühendisliğin satın aldığı keklikler gece İstanbul'dan yola çıkarak sabah 04: 00 gibi Söğütözü'ne geldi.

Kamyonu karşılamak üzere hepimiz hazırdık. Hiç vakit kaybetmeden Elmadağ'a dogru yola çıktık. Gelen araçta klima olmasına rağmen gece yol yapmak işimize geliyordu. Salma işleminin uzun süreceğini biliyorduk. Ayrıca birbirini takip eden günler kesintisiz olacaktı. İş ağırdan alma gibi bir lüksümüz hiç olmadı.
Elmadağ'dan sonra ; Kırıkkale / Delice - Çankırı / Yapraklı - Kırşehir / Boztepe -Ankara / Polatlı'ya da keklik salınacaktı. Harita üzerinden bakarsanız bu mesafenin en az 800 km. civarında olduğunu görürsünüz.
Kamyon takip edilecek!..
Arazide!..
Onlarca insanla haberleşeceksiniz. Yenecek, yatılacak.
Hepsinden önemlisi, salma işleminde hata yapmayacaksınız.
Bu arada hayvanları telef etmeyeceksiniz.
Hodri meydan...
Sadece, bu işlemi izlemek için katılın, sonra konuşuruz..
Biz bu sahalara en az iki kere gittik.


Polatlı

Neyse, sabah 05:00 sularında Elmadağ girişinde avcı arkadaşlarımızla buluştuk .

MKE Barut Fabrikası önü Saat: 06:00


Yerliyurt Mevkii


Nakil esnasında


Kafesler açılıyor ve kekliklerin dışarı çıkması bekleniyor.


Aynı işlemi defalarca farklı alanlarda yapıyoruz.


İnanılmaz enstantanelere şahit oluyoruz.

Farklı bir mutluluk duygusu


İyi olur inşallah...
Elmadağ'lı avcılarla önceden belirlenen sahalara 300 adet civarında keklik saldık.

Hepsinden önemlisi, canlarını bize emanet eden bu hayvanları Elmadağ'lı avcılara emanet ettik.
Ne kadar iyi etmişiz...
Bu sözümü unutmayın. Elmadağ'da işimizi bitirdikten sonra yukarıda saydığım alanlara da, aynı titizlikle keklik saldık.


Delice -Dağ tepe demeden derelerin derinliklerine inerek suya yakın yerlerde salma işlemi yaptık.

Çerkeş

Bazen dakikalarca kafes taşıdık.


Uygun yerlerde bıraktık.

Uygun şartlarda taşıdık.


En uygun arazi şartlarına her ne pahasına olursa olsun ulaşmak için gayret sarf ettik.


Bu işleri, bu insanlar yaptı. Bir kısmı özveri ile çalışan bakanlık görevlisiydi.


Bir kısmı da, her dönemde, popülizm uğruna sürekli dışlanan avcılar...
Dün, Elmadağ Avcılar Kulübünün düzenlediği avcı eğitimi kursuna ders vermek için Elmadağ'a gittim. 3 sene evvel bıraktığımız ve özellikle korunan keklikler sayıca çoğalmış. Bu havadisi duyunca çok mutlu oldum.
Sizce Elmadağ Avcılık Kulübü neden başarılı?


Elmadağ Avcılık Kulübü eğitim işini ciddiye alıyor. Kimse, ders arasında kaçmıyor...
Kulüp başkanı "Arkadaşları bırakalım da gitsinler" demiyor.


1931- Elmadağ - Ali Osman Akkuzu
Ali Osman Akkuzu "Ben 75 yaşındayım . Bana ne öğreteceksiniz?" demiyor. Derse katılımı ile genç arkadaşlarına neşe kaynağı oluyor. Bilemedikleri için hayıflanıyor.
Elmadağ Avcılık Kulübü neden başarılı olmasın ki?
Sayısal bayii Sn. Bekir Kaya işini gücünü bırakmış kursa geliyor?
Hem de öylesine güzel şeyler söyleyerek geliyor ki!..
Teşekkür ederim Sn. Bekir Kaya hem de pek çok...
Elmadağ Avcılık Kulübü neden başarılı olmasın ki?

Bu kurs sırasında aradan geçen onca zaman sonra, Ahmet Pehlivan ile karşılaştım. Kendisi 3 sene evvel bu sertifikayı almıştı.
Beni görmek için gelmiş!...
!...
Bir şeyleri anlıyor musunuz?
Hava soğudu desem!..
Anlar mısınız?
Bahçesinden topladığı elmalarla, domateslerle, sebzelerle gelmiş...
Bu ne demektir bilir misiniz?

Anlıyor musunuz?
Bünyesinde, bu denli yürekli insan barındıran Elmadağ Avcılık Kulübü neden başarılı olmasın ki?
Ahmet Pehlivan ile hoşbeşten sonra sözü hemen Berduş'a getiriyoruz. Ahmet Pehlivan anlatıyor.
Bedüş (!) kışa kadar bana arkadaşlık etti. Kış gelince ben eskisi kadar bahçeme gidemedim. Bir gün yine motosikletle bahçeme gidiyordum. Arkamdan gelen bir ses duydum. Dönüp baktığımda motoru takip eden bir tilki gördüm. Bu Bedüş (!) olmalı diyerek durdum ama o kaçtı. Siz demiştiniz bana, yabanıl hayatına döner diye . Herhalde öyle oldu. " diyor.
Sözünü bitirince ben hemen söze başlıyorum.
- Ahmet Bey, siz ona "BEDÜŞ" dediniz. Adı "BERDUŞ" değil miydi?
- Haklısınız Mehmet Bey. Ben onu küçükken alıştırmıştım.
Biraz büyünce onun dişi olduğunu anladım.
Sonra "BEDÜŞ " adı ona daha çok yakışır diye düşündüm.
Böylece adı BEDÜŞ oldu diyor.
İnceliğe bakar mısınız?
Gazete köşesinden, dünyaya hükmettiğini zannedenler...
İçimizden biri gibi görünüp, bizi arkamızdan hançerleyenler...
Ekmek paralarını avcılara borçlu olanlar...
Eğitim fukaraları...
Kendisini devlet zannedenler...Dilerim ki bir gün, geç de olsa bir şeyleri anlayabilesiniz....

Mehmet Emin BORA



Haberin Aslı İçin Tıklayınız.

26 Kasım 2007 Pazartesi

25 Kasım 2007 Pazar




Sezon sonunda çiftleştirme kutularındaki analar kışlatılmak üzere sundurma altında yer hazırlandı.Bakalımkaç tanesi baharı görecek.Odada şişmiş petekler arılar tarafından doldurulacağı günü beklemekte.

Bahar hazırlıkları şimdiden başladı


Yeni çiftleştirme kutuları imalatı bitmek üzere:Bu kutuların imalatında 18 mm lik ahşap panelvan kullanılmış tasarım ve imalat %100 yerlidir.