30 Kasım 2008 Pazar

YILDIZ KOVAN




Yıldız kovandan istediğim polen tuzaklı ve ruşet kovanlar geldi.İşcilik bir numara iyi kovan yapmış.Aldığı para helal olsun

ANA KIZ MUHABBET TE


ÇOK İLGİNÇ BİR RASTLANTI

Tarih 26 kasım 2008.Köpeklerin ve tavukların yiyecek ihtiyacını karşılamak amacıyla bahçeye gittim.Bu arada da tüm kovanları dıştan kontrol etmeye başladım.Hava ısısı 16dereceye kadar yükselmişti,hemen hemen tüm kovanlar pislik uçuşu için dışardaydı.12 nolu kovanda bir anormallik sezinledim,önüne oturup giren çıkanı incelemeye başladım.Kovanda %50 oranında erkek arı mevcuttu;hemen teşhisi koydum.Ya ana kaybı sonucu yalancı ana yada yaşlı ana.Elimde 6 adet yedek ana var birisini bu kovana vermeyi düşündüm ama sonradan vazgeçtim.Yeni aldığım bahçede işlerim vardı onları halletmek için bahçeden ayrıldım.Döndüğümde saat 16 civarı idi güneş inmiş hava soğumuş arılar kovanlara dolmuştu.Bir ara sundurmanın direğinde 2 arı gözüme ilişti.Yaklaştım baktım birisi kırmızı şapkalı kız.Büyük ihtimalle kutulardan birinden arılarla beraber çıkmış dönememişti.Hani benimde ana ihtiyacı olan kovanım varya;sanki o kovana beni ver der gibiydi.Isı hayli düşmüştü kovan açmak incelemek mümkün değil aldım bu anayı elime 12 nolu kovanın çıtaları üzerine koydum,kaydı indi aşağıya;olurmu bilmem ama bu kadar tesadüfün denk gelmesi bana o kovanın yaşayacağını düşündürüyor.

27 Kasım 2008 Perşembe

TERSTEN YAŞAMAK

TERSTEN YAŞAMAK;

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir. Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel; hatta, mükemmel olurdu. Nasıl mı?

Camide uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır. Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev... Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.

Sağlığınız gittikçe düzeliyor. Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz Herkes karşınızda el pençe divan... Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade… Aman ne güzel günler başlıyor...

Derken bir gün patron size artık ”Üniversiteye gitsen daha iyi olur” diyor. Bu arada babanız ortaya çıkmış, "Fazla çalıştın" diyor "Artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..." Keyfe bakar mısınız? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.

Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık... Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "Evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar... Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.

Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok; bir kordondan besleniyor; sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırsız bir ortamda yaşıyorsunuz. Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz. Ve günün birinde müthiş bir keyif ile hayatınız bitiyor....

Nasıl ama; İŞTE YAŞAMAK.

KARİZMA


YORUMSUZ

22 Kasım 2008 Cumartesi

ADALET TEYZE

ADALET

Yayın Tarihi 1 Ekim, 2008 Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti. Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. Yaşlı kadın 'Günaydın Anne, Günaydın Baba' dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı. Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. 'Günaydın Kocacığım' dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı. Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp 'Günaydın Evlatlarım' dedi. Tüm çerçevelere kısaca göz atıp 'Sizleri, hepinizi çok özledim' dedi. Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama 'Bir taksi istiyorum' dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu. Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. 'Patlama be adam' dedi. Nihayet taksiye binebildi. 'Teyze hoş geldin' dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. 'Nereye gidiyoruz?' Kadın kısa bir sessizliğin sonunda 'Tüm bir gün beni taşırmısın?' diye sordu. 'Sana 500 lira veririm.' Adam küçümser bir gülümseme ile, 'Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze' dedi. Kadın gülümsedi 'O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?' 'Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?''Anıtkabir'e''Anıtkabir'e mi?'Evet''Tamam teyzeciğim''Yaş kaç teyzeciğim?''Seksen sekiz''Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim''Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum''Haklısın teyzecim'Taksi Anıtkabir'in kapısına gelmişti. Şoför 'Teyzeciğim geldik' dedi. Dalgın görünen kadın 'Evladım burada yardımına ihtiyacım var' dedi. 'Benimle gel' Adam şaşırmıştı. 'Tabii teyze' dedi. Kuşkulu gözlerle 'Bizi buraya alırlar mı?' diye sordu.O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak 'Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?' dedi'Hayır''Kaç yıldır Ankara'da yaşıyorsun?''Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme''Ee o zaman''Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben'Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı. Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde 'Nasıl çıkacaksın Teyze?' diye sordu.'Her ay nasıl çıkıyorsam öyle''Her ay geliyormusun?''Evet'Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti. 'Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım' Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra 'Hadi gidelim' dedi. Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı. 'Yoruldun mu Teyze' dedi.Kadın sustu. Bir süre suskunluktan sonra 'Evet hem de çok yoruldum' diye cevapladı. 'Nereye gidiyoruz?''Bankaya'Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk'e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı. 'Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?''Sor bakalım evladım''Anıtkabir'de Atatürk'e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?''Uzun hikaye evladım''Olsun be teyze anlat ne olur''Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende 'Adalet' dedim. Bunun üzerine 'Ne güzel ismin varmış' dedi. 'Okulu bitirince ne olacaksın' dedi bana. Hemşire dedim. Oda 'Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır' dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, 'Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın' dedi ''Sen ne dedin peki?''Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.''Peki olabildin mi Adalet Teyze?''Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.''Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze''Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin''Haklısın Adalet Teyze. Bu bankamı gelmek istediğin''Evet''Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?' 'Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım''Osman teyzeciğim''Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?''Tamam teyzeciğim' Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü. 'Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür' diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi. 'Hoş geldin Hakim Teyze' 'Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.' 'Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?' 'Yok aksine hoşuma gitti. Sağol' 'Nereye gidiyoruz?' 'Seyranbağlarına' 'Tabii' 'Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen' 'Tüm Anadolu'yu karış karış gezdik rahmetli kocamla' 'Ne iş yapardı amca?' 'Subaydı.' 'Ne zaman vefat etti?' '1952′de' 'Çok olmuş.Gençmiş' 'Kore savaşında şehit oldu.' 'Allah rahmet eylesin Hakim teyze' ' Sağol' 'Seyranbağları'na geldik nereye gideceğiz?' 'Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.' 'Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben' 'Yok bekle burada' Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. 'Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu' yazısını okudu. Anlam veremedi. 'Bu kadın burada ne yapar ki?' diye düşündü. Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın 'Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin' dedi.Adalet hanım, buğulu gözlerle 'İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın' dedi. Araba hareket etti. 'Nereye Hakim Teyze?' 'Hemen iki sokak öteye' Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti. Bu binada da 'Ankara Seyranbağları Huzurevi' yazıyordu. 'Bekle beni' 'Tabii Hakim Teyze' Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım'ın gözlerinden akan yaşları fark etti. 'İyi misin Hakim Teyze' 'İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor''Nereye gidiyoruz?''Cebeci Asri Mezarlığına''Tamam' 'Teyze nerelisin sen?''Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke'ye döndük. Allah'a Şükür Babam'da sağ salim döndü savaştan.''Sonra ne oldu?''Liseye Aydın'a gönderdi babam. Orada Atatürk'le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul'a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye'de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..''Çocuğunuz var mı?''Bir kızım bir oğlum vardı.''Neredeler şimdi?''Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.''Ne güzel''1978′de Fransa'da Ermeniler öldürdüler.''Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani''Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.''Amin. Ya kızın?''O eşi ve çocukları ile İzmit'te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.''Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma''Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol''Geldik Teyze''Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.''Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.''Yok beni alacaklar buradan''Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 'yi ona veririm. Gerisi kalsın. Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.''Çocukların var mı?''İki tane ellerinden öperler.' Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi. 'Adları nedir?''Kemal ve Ayşe''Oğlumun adı da Kemaldi.'Sessizliğin ardından Osman'ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım.. 'Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. Atatürk'ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.'Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi. Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu. Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.Ertesi gün Ankara'da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti. Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi. Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı. Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti.'Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ'a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ'ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları'ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ'ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.'Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını. Herkesin tek bildiği Osman'ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında 'Gökler bile sana ağlıyor' diyerek ağladığı…NOT: Bu Öykü, Sayın Nuriye ÖZDİNÇER tarafından gönderilmiştir.

21 Kasım 2008 Cuma

LAZ USULÜ KARA KOVAN


2009 da arı doldurulacak karakovanlar .Kendiside arı sevdalısı olan Osman Kardeşimiz el emeği göz nuru hazırlamış kovanaları .Ellerine sağlık

15 Kasım 2008 Cumartesi

FAZLA BAL ALMAK


Tüm arıcıların amacı;bin bir emekle sezona hazırladıkları kovanlardan azami balı almak değimlidir? Bende 2008 sezonunda 35 çıta bal aldığım yerli arımın öyküsünü yazayım istedim.
Sizleri bilmem ama bana göre bu sonuç başarıdır ve bu başarıyı bağladığım 3 neden vardır.
1.Mevsim şartları
2.Arımın ırkı
3.Ben

1.MEVSİM ŞARTLARI: 2008 sezonu bir çok yöremizle birlikte Ankara bölgesin de de bal verimi açısından iyi geçmiştir.Elbette ki bu başarıda en büyük etken budur.
2.ARIMIN IRKI : En büyük etken olan mevsim şartlarında diğer koloniler 50-60 kilo bal yaparken bu koloni şampiyonluğu göğüslemişse ayrıcalığı olduğu bir gerçektir.Nedir bu yerli diye adlandırdığım kolonimin diğer kolonilerden farkı?Bunu anlatmaya çalışayım.Bir kere şampiyonun kışlaması diğerlerinden farklı.Havalar soğumaya başladığı an kuluçkalıktaki çıtaların üst taraflarını tamamen mumla kaplayıp adeta mumdan örtü tahtası yapmakta değişik yerlerden 3-5 havalandırma deliği bırakmaktadır.Bu bahardaki kayıtlarımı incelediğim zaman şampiyonun martta yaptığım ilk bakımda diğerlerinden daha güçlü olarak kışı atlatıp bahara erdiğini görmekteyiz.Peki kıştan 8-9 çıta arıyla çıkan bu koloninin oğul a yönelmesi kaçınılmaz değimli diye düşünenler olur elbette.Ama şampiyon asla oğul vermiyor.Nektar akışının yoğunlaştığı haziran ortalarında anayı yedekleyip her yıl ana değiştiriyor.Bu yoğun nektar akışında bir süre larva beslemek zorunda olmayan arılarda daha fazla stok yapma imkanı buluyor.Diğer arılarımdan bir derece daha sert çatık kaşlı olan şampiyon kovanıyla temas sağlanmadığı sürece uysal kedi gibi.
3.BEN Peki hava şartları ve bu şampiyon ırka başarısında ben katkıda bulunuyormuyum?
Ne ler yapıyorum?Kısaca bunu anlatmaya çalışayım. Bir kere büyük nektar akışı dediğimiz gündönümüne kolonimizi iyi bir nüfusla ulaşmamızı sağlamak gerekliliğini hepimiz biliyoruz.Ben uyguladığım yöntemlerle kuluçkalığı sadece bir katta tutmayarak 25-30 çıtaya ulaşmasını sağlıyorum.Bu da çok bal toplayabilen kalabalık bir tarlacı nüfüsuna ulaşmamı sağlıyor.Bu damızlık kovanımdan bu sene 25 civarında ana üretip diğer kovanlara verdim.Eğer 2009 da bu kovanlar aynı başarıyı gösterirse benim ırk konusundaki tüm denemelerimin sonu olacak.Bu anadan Almanya ile birlikte Değerli dostum Hocam Yusuf Gürbüz beyefendiye de gönderdim.Orada başarılı olmasını diliyorum.2009 sonuçları pozitif olursa cennet vatamızın her yöresindeki dostlara bu arıdan gönderip denemelerini sağlayacağım.Kalın sağlıcakla

7 Kasım 2008 Cuma

AKŞAMLARA KIŞ GELDİ


Havalar ılıman gidiyor,gündüzleri hava baharı aratmıyor ama geceleri?Artık elmadağ kışı geceleri yaşamaya başladı

KIŞ HAZIRLIKLARI


Yıllardır yaptığım uygulama bu.Kovanları güzün ve baharın yağan yağmurlardan kışın yağan karlardan korumak.Isı kaybını engellesin diye oluklu teneke ile kovan arasına kalın mukavva koyuyorum.Bu yıl arı sayısı çoğalınca yenilerini almak zorunda kaldım.Artık arlarla sadece selamlaşacağım ta ki baharda ilk uçuş sonrasına kadar.